Biz 80’lerde doğanlar ve doğal olarak 90larda çocuk olanlar için “Mutlaka yapılması gerekenler” listesine ilk sıralardan giren pek çok aktivite olabilir; bunlardan bir tanesi de “Tarkan konserine gitmek“. Ben de bu çok övülen eylemi yaşamak üzere 30 Ağustos akşamı Harbiye Açık Hava’da yerimi almıştım.
Yoğun geçen bir çalışma haftasının ardından pazar gecesi Tarkan konserine gidecek olmak beni mutlu ediyordu aslında, ta ki konser alanına gidene kadar… Bilet fiyatlarının ne kadar yüksek olduğunu biliyorsunuz, ona rağmen yine tıklım tıkış içeriye doluşturulmuş insanlar, yerinize geçmek için ezmeniz gereken merdivende oturan insanlar… Bu arada merdivene oturmak için 112TL bilet ücreti ödendiğini de yazmış olayım. Okurken diyebilirsiniz alan memnun satan memnun ama konu bu değil aslına bakarsanız. Artık verilen paranın hakkını almak kavramı hiç kalmamış durumda, bilmiyorum siz de fark ediyor musunuz ama her şey o kadar normalleşmeye başladı ki, boş ders kıvamında geçiyor günlerimiz, ağır şeyleri esprilerle hafifletiyoruz vs vs. Yanımıza liseliler denk geldi ki zaten ne zaman 95 ve sonrası gençlerle karşılaşsam yaşlanmışım gibi hissediyorum (85liyim bu arada) Bazen o kadar anlayamıyorum ki bu yazıyı da o yüzden yazmaya karar verdim. Ne zaman olan biteni anlayamıyorsanız o zaman yaşlanmışsınız demektir diye bir yazı vardı, bu kadar hızlı bunu yaşayacağımı düşünmemiştim. Benimle beraber düşünen 90 öncesi doğan çokça arkadaşım var ama ne olur bu yazıyı okuyan daha genç arkadaşlarım beni aydınlatsın ve yorum yazsın…
Gelelim konsere. Türkiye’ de zaten ne yazık ki konserler için pek elverişli alanlar yok, Harbiye’de de yıllardır konserler düzenleniyor ama ne bir düzen var ne de iyi bir ses sistemi, yanınızdaki insanların şarkı söylemesini sahnedeki şarkıcıdan daha çok duyuyorsunuz. Tarkan sahneye “Ölürüm Sana” şarkısının rock soundlu bir versiyonuyla girip herkesi ayağa kaldırdı, coşku eşliğinde tüm cep telefonları ortaya çıktı, telefonların ekranları zaten artık ne kadar büyük biliyorsunuz. Oturduğumuz yer aşağı yukarı Harbiye’nin tam ortasıydı, gördüğüm manzara yüzlerce telefon eşliğinde Tarkan’dı. İnsan gözü zaten parlak olan nesneye odaklanma eğilimi gösterir, bunu fotoğraftan da çok iyi biliyorum ama o kadar fazla telefon o kadar uzun süre ile çekim yaptı ki… Hatta önümdeki bir kadın hemen hemen 2 saat süren konserin 1 saat 45dakikasında durmaksızın çekim yaptı, solumdaki kadın da konserin en az yarısında Facebook’a ve Instagram’a girip arkadaşlarının fotoğraflarını “beğendi”. Yanımızdaki liseli gençler konser boyunca bağırarak konuştular, onları uyaran herkese “Ne var eğleniyoruz” tarzı cevaplar verdiler, Periscope açtılar, onları izleyenlere kahkahalarla cevap verdiler, sabah 583 kişiye yayın yaptığından bahsettiler ve kalabalıkta internet çekmediği için yeterince kişinin izlemediğinden şikayet ettiler. “Check in” yapıp yapılmadığı herkese ayrı ayrı soruldu, yapılmadıysa ayıplanıldı, “Harbiye’den selam, ölsün fakirler” esprileri eşliğinde gülündü eğlenildi.
Böyle yazınca tüm bunlara karşıymışım gibi algılanmasın, kaldı ki yıllardır sosyal medyanın gücünü en iyi kullananlardanım, tüm sosyal mecralarda varım, olabildiğince de aktifim. Ama anlayamadığım şeyler var:
- Neden konseri kaydediyorsunuz? Hadi 1 dakikalık çekimi hatıra olsun diye çekersiniz anlarım ama o telefonla çektiğiniz videoları izlemeyeceksiniz, ses iğrenç, görüntü yok gibi bir şey. Elinizdeki kameralar demek ki 100x optik zoom + 4k kayıt falan geldiği zaman hiç konser izleyemeyeceğiz. Yanımdaki dürtüp gerçekten “Neden çekiyorsunuz?” diye sormak geldi içimden, zor tuttum.
- Bu telefon bağımlılığı neden? Konsere gelmediniz mi? Neden yaşamıyorsunuz? Konser 2 saat sürüyorsa bunun 1 dakikasını bile kaçırmaktan korkmalı insan, bir daha o an olmayacak, siz bir daha o yaşta, orada, o insanlarla olmayacaksınız? Bu kadar mı değersiz yaşadığınız anlar, bu kadar mı yaşandı bitticisiniz?
- “Ölürüm Sana” çek, kaydet, paylaş. Gelsin like’lar. Sıkıldım bundan sıradaki şarkı gelsin. “Şımarık” oooo yeni şarkı, çek, kaydet, paylaş. Gelsin yeni like’lar. Aman allahım çok sosyalim, pazar gecesi Harbiye’deyim, yarın da zaten hiç sevmediğim bir işte açlık sınırının altında çalışan ben değilmişim gibi davranayım, çok mutluyum ben, her gece zaten konser falan?!?
- Özel anınız kalmadı farkında mısınız? Sevgilinizle bile her anınızı çekiyor, paylaşıyorsunuz. Balayından Facebook’a günde 100 fotoğraf atarken ne kadar zaman harcadığınızın farkında mısınız?
Çok sevdiğim bir fotoğrafçı arkadaşımla geçtiğimiz günlerde oturup muhabbet etme fırsatım oldu. Sıklıkla yurtdışına fotoğraf gezileri düzenliyor ve başından geçen bazı yine konumuzla ilgili ilginç olayları anlattı bana. Neresi olduğunu tam hatırlamıyorum, doğasıyla ünlü bir kuzey ülkesine gidiyorlar, sanırım Norveç’ti, geziye gelen bir genç yanlarına geliyor ve diyor ki: “Burada bir değirmen varmış, onun altından bakınca güneş çok güzel görünüyormuş, o nerede?” Gösterdikten sonra da tam internette gördüğü kareyi almış ve demiş ki “Sıkılmadınız mı, bitti burası!”. Aslında üstte anlattığımın aynısının gezi versiyonu. Bunun gibi o kadar çok şeyle karşılıyorum ki son bir kaç yıldır bunu ifade etmek için bu yazıyı yazmak istedim.
“Anı yaşamak”, “Sahip olduklarımızla mutlu olmak”, “O an var olanları bir daha göremeyecek olacağınızı bilmek” size bir şeyler ifade ediyor mu?
Son olarak sizlerle sevdiğim bir sahneyi paylaşıyorum, The Secret Life Of Walter Mitty filminden Sean Penn ve Ben Stiller ‘ın oyunculuğuyla hem de… Sean Penn burada bir doğa fotoğrafçısı, belki de uzun süredir leoparın ortaya çıkmasını bekliyor ki onun en iyi fotoğrafını çekebilsin. Bunun için en iyi yere konuşlanıyor, kamerasını ayarlıyor. Leopar ortaya çıktığında ise fotoğrafını çekmek yerine izlemekle yetinince Ben Stiller, neden fotoğrafları çekmediğini soruyor. Sean Penn’in cevabı aslında benim de konumun özeti: “Eğer o anı sevdiysem, bazen fotoğraf makinesinin o anı bölmesini istemem, sadece anın içinde kalmayı isterim”.
“When are you going to take it?”
“Sometimes I don’t,” he replies. “If I like a moment, for me, personally, I don’t like to have the distraction of the camera. I just want to stay in it.”
“Stay in it?”
“Yeah. Right there. Right here.”
19 comments
En güzel yer; checkin yapmanın, en güzel an; fotoğraf-video çekmenin en son akla geleceği yerdir.
Yalnız;
Sosyal medya etrafımızda harelenmiş ikinci bir benlik oluşturdu bence üzerimizde. Biz sadece fiziksel olarak bir mekanda bulunan değil, aynı zamanda bir kısmı data centerlarda yer alan sayısal varlıklarız. Data centerlardaki bizi beslemeden var olduğumuza kanaat getiremez hale geliyoruz yavaş yavaş. Paylaşma, beğenilme, takdir edilme dürtülerimizin köleleri haline geliyor, data centerdaki varlığımızın fiziksel varlığımızı ezip geçtiği günlere doğru ilerliyoruz. Hali hazırda sosyal medyanın da motivasyonu bu ya; takdir edilmek, beğenilmek, alkış almak…
İnsan psikolojisinin bugını çok iyi değerlendirmişler diye düşünüyorum. Sosyal mecralardaki like butonları kaldırılsa, inanılmaz mutsuz insanlarla dolu bir yer halini alır dünya. :)
Günümüz genci olarak uzun süredir düşündüğüm konu hakkında yazınızı okumak bende dejavu etkisi yarattı. Hatta bir kaç gün önce skrillex konserine bilet aldım. Aylardır beklediğim d7000'ı alıp heyecanlı bir şekilde konsere gitmeyi planlarken aklıma hoplayıp, zıplayıp, dans ederken makinemin nerede duracağı aklıma geldi. Buda beni bu sorgulama itti. En sevdiğim şarkıcı Türkiyeye gelmiş bende öğrenci olmama rağmen o kadar para bayılıp fotoğraf mı çekicektim eğlenmek yerine? Bunu düşünüp sonuca vardıktan sonra konsere gitmeden makineyi nereye bıraksam diye sorular kafamı kurcalamaya başladı.
Sene olmuş 2015 hala telefonları bilgisayarları mı eleştiriyoruz? 90'larda televizyona "aptal makinesi" diyen 2000'lerde "bilgisayarın başında bu kadar oturma" diyenlerden ne farkınız var? Akıllı telefonlar hayatımızın artık bir parçasıdır. İsteer kabullenin ister kabullenmeyin. Sabaha kadar sağını solunu çekiştir, kendiniz yazınızda belirtmişsiniz binlerce telefon ışığı ve Tarkan diye. Bir kere şunda anlaşalım bu asla ama asla engellenemeyecek bir şey. Kendiniz içinizde, geçmişte yaşadığınız yarı-analog (85 doğumlu olduğunuz bilgisine dayanarak) yaşantınızla bugünün dijital hayatı arasında çatışma yaşıyor olabilirsiniz. Bu başkalarının tercihlerine karışma hakkını size vermez. Eğer telefonların ışıkları rahatsız ediyorsa verirsiniz 1000 tl gider en önden izlersiniz ve dinlersiniz Tarkan'ı. Gittiğiniz yer bir konser alanı tiyatro sahnesi değil. Herkes sizin modunuza göre oturacak, suspus konser izleyecek de değil. Bırakın insanları nasıl rahat ediyolarsa öyle davransınlar. Bağıra çağıra konsere eşlik etsinler, 100'lerce saniyelik snapler çeksinler vs vs. Bu bir zevk tüketimidir, herkes de bu zevki nasıl tüketeceğine kendisi karar verebilir. Sene olmuş 2015 hala akıllı telefonları, sosyal medyayı eleştiriyorsanız size bir tane nokia 3310 alıp mutlu bir yaşam sürmenizi öneririm.
Bu yazıyı okuyup bunu anladıysanız zaten söyleyebilecek bir sözüm yok, biraz kitap okumanızı öneririm ben de.
Oscar, akıl yürütme şekliniz hiç de 2015 model değil yalnız; çok alışık olduğumuz, çözüm önermeye çalışırken sorunun kendisi olan, eski moda, kısaca faşizan bir yaklaşım :) Telefonunuza layık olmak adına biraz yenilenin, sürümünüz filan çıksın..
Bu arada, "eleştirmek" her zaman "yeni"yi getirendir. Her şey her zaman eleştirilebilir.
Oscar oscar sen daha …
Tekrardan Oscar'a: Tercih ve rahatsızlık verme üstüne düşünmek lazım. Konserde öncelikli olan, sahneyi görebilmek, iyi duyabilmekse, bunlara engel olan şeyler (başka gürültüler, ışıklar) tercihten ziyade rahatsızlık verici unsurlardır. Kütüphanede sesli müzik dinlemenin tercih olmayacağı gibi. Bunları düşünmek lazım.
Bunlar bir kenara, "İster kabullen ister kabullenme, bu böyle" diyerek çok yol alabildiniz mi şimdiye kadar? Size böyle dendiğinde işler iyiye gitti mi peki?
Dürüst olmak gerekirse videoyu defalarca geri sarıp izledim. Bu sistemin ince ince işlediği bir uygulamaydı aslında kusursuz neticeye dönüşen. Algısı kapalı bireylerde tüketime dönüşen toplumlarda kaçınılmaz bir sonuç maalesef. Algındaki kıvrımlara hayranlıkla baktım şu an sevgili Tahir… Paylaşımın için tebrikler tekrar. Severek takip ediyorum sayfanı. Emeklerine sağlık.
Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için Loran, bu tip düşüncelerimi daha sık yazmalıyım sanırım… Video beni de çok etkiliyor ne zaman izlesem.
Tahir Bey yazinizdan anladigim kadariyla siz de kendisinden sonrakileri anlayamayanlar grubuna dahil olmussunuz. Sorulariniza cevap vermeye calisayim :
1) Neden Cekiyorsun ?
Neden cekmeyeyimki ? Konser izlemenin sizin icin bir adabi olabilir ya da "zaten daha sonra izlemeyeceksin bile, otur da konseri izle" gibi pragmatik bir yaklasim icerisinde de olabilirsiniz, peki bu o videoyu konser boyunca ceken icin ne kadar onemli ? Eger mesele sizin de belirttiginiz gibi o "an"dan haz almak ise, belki de bunu yapan kisi bu sekilde daha fazla haz aliyor o konserden, mesele belki de konseri goruntuleyip bir kenarda tutmak degil, konseri goruntulemenin ta kendisi.
2) Bu telefon bagimliligi neden ? Neden yasamiyorsunuz ?
Bunu bagimlilik gibi negatif bir anlamda kullanan zaten sizsiniz, telefon kullanicisinin kendisi bunu bir bagimlilik olarak gormek zorunda degil, belki de bunu o ana kadar deneyimledigi "yasam"in bir parcasi olarak goruyor ve oldukca siradan birsey oldugunu dusunuyor. Emin olun 1800'lerde yasayan biri, bizim bugun arabayla olan iliskimizi gorseydi, bizi araba bagimlisi olarak nitelendirirdi ama bugun ulasim araclari hepimizin vazgecilmezi. Ayni seyi mutfak aletleri icin de soyleyebiliriz.
3) Bu kadar mi degersiz yasadigin anlar ?
Bunun cevabi evet ya da hayir olabilir, herkesin yasamdan bekledigi kendine diye dusunuyorum, zaten yasami degerli degersiz kilanin da bizim algilarimizda oldugunu soyleyebilirim. Ornegin siz Tarkan konserini izlemenin hayatinizda onemli bir an oldugunu dusunebilirsiniz, bense ayni hazzi otoban kenarinda mangal yaparak alabilirim. Baska birine de hayatin nasil yasanmasi gerektigini soylemenin oldukca otoriter bir tavir oldugunu vurgulayayim. Deger dediginiz sey zaten gorecelidir.
4) Ozel aniniz kalmadi farkinda misiniz ?
Eger ozel anim olmasina ihtiyac duymuyorsam bu beni neden rahatsiz etsin ?
Ozetle Tahir Bey sizin derdiniz "postmodern zamanlar" ile benim anladigim. 80-90'lar cocuklari olarak biz modernizmin zaferini taclandirdigi ve cokuse gectigi zamanlarda buyuduk. Iyi ya da kotu arasinda cok buyuk bir ucurum oldugunu dusunduk, Tarkan konserini izlemek iyi, onu izlemeyip telefonla oynamak kotu gibi. Ya da Holywood filmlerindeki hatasiz "iyi"ler ve sonsuz hatali "kotu"ler gibi. Oysa bugunun cocuklari/ergenleri bunlarin oldukca keyfi ve bos seyler oldugunun farkindalar, onceden de soyledigim gibi "deger" dediginiz sey keyfi cunku, "iyi" ya da "kotu" olarak nitelendirdiginiz seyler keyfi.
Bir de "Human agency" dedikleri yani insanin yaptigini sectigi meselesi bence tam bir yalan. Hani escinsellik secim degil yonelim diyorlar ya, dogru, ama eksik, hersey yonelim cunku. Dolayisiyla tuketim toplumunun bireylerini elestirirken bunun da farkinda olmak lazim. Tuketim toplumunu tuketim toplumu yapan Tarkan konserinde 2 saat video cekenler degil, karar mekanizmalaridir yani devlet politikalaridir, iktidardir.
Telefonun isiginin yanindakini rahatsiz edecegini dusunemiyoruz cunku iktidar yuzunden oyle mi :)) Eylemlerimin sorumlulugunu almak istemiyorum desenize.. Sorumluluk da goreceli ama degil mi :) Haa ama gorusunuz neyse bu gorelilik de ona hizmet eder hep ne hikmetse..
Düşünemiyor olabiliriz açıkçası, ambalajlı ürün aldığımızda bunun çevreye ne kadar zarar verdiğini ya da seksist küfürler ettiğimizde bunun cinsiyetçiliği körüklediğini birçoğumuzun düşünmediği gibi. Ya da Suriyeli mülteciler sokaklarımızda, denizlerimizde ölürken burda Tarkan konserini tartışıyor olmamız gibi. Tabiki sorumluluk görecelidir, en basitinden siz bu insanlara evinizi açtınız mı ? Görelilik buna hizmet de edebilir zaten, her hareketimiz ona hizmet ediyor.
Benim derdim bunları yapanlarla değil, bakış açısıyla ilgili. Biz "Etrafını rahatsız edecek davranışlar yapma" ile "Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde senin özgürlüğün biter" mottolarıyla yetiştirildik, doğru da olduğunu düşünüyorum. Otoriter bakış açısından öte etrafına saygı duyan bir bakış açısı bu. Anı yaşamak benim için önemli ama sizin dediğinize göre olmayabilir tabii ki, güzel cevap teşekkür ederim.
Maalesef, teknolojinin bu kadar gelismesi insanlari yalnizliga itmektedir, disarida bir arkadasi olmayan ve edinmek bile istemeyen, yani cemiyyete katilmaktan korkan insanlarin sebekelerde nasil kahraman oldugu asikar… Duygudan uzak, internet meraklisi, yanindaki ile konusamayan, ama gormedigi birine anlatacak bir ygin seyi olan genclerden olusmaktayiz.
Nerde sevgi? ben 82 dogumluyum, bizim zamanimizda paylasim baska idi… simdiki paylasimlar baska…
Teknolojiden faydalanmak lazim, bagimli olmak degil….
İNSAN OLUN…
Bütün knseri telefonun ekranından izleyen insan gerçekten çok var. Yurt disindan gelen ünlü bir grup konser öncesinde “lütfen telefonlarınızı cebinize koyun, biz sizin için zaten kayıt ediyoruz“ demişti. Adını hatırlayamadım.
sizden böyle bir yazı görmek beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. bizim jenerasyonun duygu ve düşüncelerine adeta tercüman olmuşsunuz. sizi mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum valla ne yalan söyleyim bu yazıyı sizden değilde sinan kılıçtan daha çok bekliyordum. son olarak her fotoğrafçıya ilham veren bi şey vardır ya mutlaka benimkisi bahsettiğiniz film ve bahsettiğiniz replikler… yazınızın sonunda bunu görmek beni nasıl mutlu etti anlatamam.
Çok teşekkür ederim :)
düzeltme: sinan ÇAKMAK (kendisine saygısızlık etmişim gibi vicdan azabı duyuyorum şuan) arkadaşım sinan çakmak çık aklımdan! :)