Facebook arkadaşlarımdan Güner Gülyeşil, o kadar güzel bir teknik geliştirmiş ve bunu fotoğraflarda kullanıyor ki ben de kendisinden izin alarak hem tekniği paylaşmak hem de kendisini tanıtmak istedim. Kullanılan teknik ingilizcede “Moments in time” diye geçiyor, Güner Bey bu terimi “Zaman Harmanı Tekniği” diye dilimize geçirmiş. Şimdi sözü kendisine bırakıyorum:
Zaman Harmanı Tekniği Nedir?
Facebook’taki fotoğrafçılık sayfamda, mesajları yanıtlama oranım %100. Çünkü gelen tüm sorulara istisnasız cevap veriyorum. Sayfama ziyarete gelip bu cevaplama oranımı görenler de, tabii hiç çekinmeden sorularını sıralıyorlar. :) Yine geçen gün şöyle bir soru geldi; ‘’Abi bu fotoğrafı nasıl çektin ya?! Bende de senin makineden var. Profesyonel grafik tasarımcı olduğum için, Photoshop’u belki senden daha çok iyi kullanıyorumdur. Ama çektiğim hiç bir fotoğraf seninki gibi olmuyor. Çıldıracağım artık, lütfen bana ne yapmam gerektiğini söyle.’’
Bu soruyu soran sevgili fotoğrafçı dostumu o kadar iyi anlayabiliyorum ki :) Çünkü şu anda ne hissediyorsa, bir zamanlar ben de aynısını hissediyordum. Cevabım şu oldu; “Parayı bastırdığın anda dünyanın en iyi gitarına anında sahip olabilirsin. Müziğe yatkınlığın sebebiyle, kısa sürede bu gitarı çalmayı da öğrenmiş olabilirsin. Ama hemen beste yapamazsın.”
Bu konuya neden böyle başladım? Çünkü sorulan bu soru ile geçmişte yaşadığım kötü bir tecrübe, büyük benzerlik taşıyor. Anlatmak isteğim şey, birazdan daha net anlaşılacak…
‘’Zaman Harmanı’’ tekniğini ve hikayesini anlatmak için, sizi kısa bir süreliğine zamanda geriye götürmek istiyorum.
Fotoğrafçılık; son durağın neresi olduğu belli olmayan bir öğrenme yolculuğudur. Bu yolculuk esnasında, bir çok ara duraklardan geçeriz. Ama bazen, eskiden geçtiğimiz bu duraklara geri döndüğümüz olur. İşte bu fotoğrafın ortaya çıkma hikayesi de böyle. Eskiden geçtiğim bir durağa geri döndüm. :)
Bugün burada size fotoğrafçılığa başlangıç hikayemi anlatmayacağım için, en baştaki durakları atlıyorum ve fotoğrafları JPEG formatında çektiğim kısımdan anlatmaya devam ediyorum… O dönem bırakın dijital fotoğraf işlemeyi, daha RAW nedir onu bile bilmiyorum. Bir gün, fotoğrafıma eleştiri yapmasını istediğim Amerikalı bir üstat dedi ki, ‘’Fotoğrafındaki gökyüzü iyi çıkmış ama yeryüzü çok karanlık göründüğü için kompozisyon belli bile değil. Eğer JPEG yerine RAW formatında çekersen, ve bazı eski fotoğrafçılar gibi inat etmeyip dijital işleme yapmayı öğrenirsen, bundan çok daha güzel fotoğraflar elde edersin.’’ Bu tavsiye sonrasında hemen RAW durağına, ardından da dijital işleme durağına geçtim. ACR programında (artık Lightroom kullanıyorum) RAW işlemeyi kısmen öğrendikten sonra, tabii bir sonraki durak Photoshop’tu. Tam menülere ve araçlara alışıyorum derken, ‘’maskeleme’’ olayı çıktı karşıma. ‘’Neymiş bu maskeleme’’ derken, bu defa ‘’Luminosity Masking’’ diye kısmen karmaşık bir kavrama tosladım. ‘’Bu nasıl bir teknikmiş yahu’’ falan derken, bu konuyla ilgili kendimi yaklaşık 1000 sayfalık İngilizce bir dokümantasyonu okurken buldum. Bir yandan bunları okuyup, bir yandan okuduklarımı Photoshop’ta pratiğe dökmek ve alışmak yıllarımı aldı. İşte tam bu Luminosity Masking tekniklerini öğrenmek için kafayı yemek üzere olduğum zamanlardı ki, aklıma şöyle bir soru geldi; maskeleme ile farklı pozları birleştiriyoruz da, neden farklı zamanları birleştirmeyelim?’’ Belki ilginç ve fantastik bir sonuç çıkabilir diye hemen yola koyulup, deneme amaçlı çekim yapma amacıyla eski evimin balkonuna tripotu kurdum. Önce öğlen saatlerinde bir fotoğraf çektim. Tripotu geceye kadar sabit bıraktım ve aynı noktadan aynı sahnenin gece yarısı da bir fotoğrafını çektim. Bu iki fotoğrafı hemen Photoshop’ta basit maskeleme ile birleştirdim. O zaman bana ilginç gelen ama şuanda çok komik ve saçma gelen sonuç şöyleydi; manzaradaki ufuk çizgisinin üzeri gece, altı gündüz. :D Sanki çok iyi bir şey yapmışım gibi, hemen heyecanla fotoğrafı yabancı bir foruma yükleyip, üyelerden yorum yapmalarını istedim. Övgü beklerken, öyle ağır eleştiriler geldi ki, neredeyse fotoğraf çekmeyi bırakacaktım, o derece. :) Ama ne eleştiriler; ‘’Bu ne saçmalık böyle’’, ‘’Aklını mı yitirdin sen dostum’’, ‘’Siz dijitalciler artık fotoğrafı işini iyice bozdunuz’’, ‘’Sen fotoğraf çekmeyi falan bırak adamım, gel beraber bira içip eğlenelim’’ cümleleri en hafif olanları… Aslında genel olarak vermek istedikleri mesajın Türkçesi şuydu; ‘’Fotoğrafının altı kaval, üstü şişhane kardeşim! Bırak bu maskeleme ayaklarını. Her ne yapmak istediysen, becerememişsin işte.’’
Bu olay sonrasında, zamanın farklı saatlerini birleştirme fikrinden uzaklaşıp, eğitimime kaldığım devam ettim. Uzun bir süre geçtikten sonra, bir gün internette harika bir manzara fotoğraf gördüm. Fotoğrafta öyle bir büyü vardı ki, sürekli bakmaktan gözlerimi alamıyordum. Fotoğrafçı imkansız bir manzarayı çekmiş gibiydi. O güne kadar böyle bir fotoğraf hiç görmemiştim. Fotoğrafta hem gün batımının o eşsiz renkleri vardı, hem de aynı anda şehir ve evlerin ışıkları ışıl ışıl yanıyordu. Ki bu ikisinin aynı anda olması imkansızdır. (Çünkü gün batımındaki o güzel renkler ortaya çıktığı saatlerde, havanın aydınlık olması sebebiyle şehrin ve evlerin ışıkları yanmaz. Ya da şehir ve evlerin ışıkları yandıktan sonra, renkli gün batımı çoktan bitmiş olur.) O fotoğrafın nasıl çekildiğini ve nasıl bir işleme tekniği kullanıldığını düşünürken, fotoğrafçıyı hemen takibe aldım tabii. Nasıl bir teknik kullandığını anlatmamıştı. Günlerce tahmin yürütüp durdum. En yakın tahminlerim şunlardı, ‘’ya bu şehirde böyle bir gelenek var, ya da hava tamamen kararmadan önce şehir ışıklarını yakmak mecburi.‘’ O fotoğrafçı bir süre sonra, aynı güzellikte başka bir fotoğraf daha paylaştı. Ve yine aynı teknikle çekilmişti. Bu defa dayanamayıp nasıl çektiğini sordum. ‘’Bu fotoğrafları nasıl bir teknikle çekiyorsun?’’ dedim, verdiği cevap, sadece göz kırpma ikonu oldu ukala herifin. :D Belli ki beğenilen bir şey yakalamış ve uzun süre ekmeğine yiyene kadar da bunu paylaşmak istemiyordu.
Merakımdan kudurup düşünmeye devam ederken, yeni bir fotoğraf daha paylaştı ve o fotoğrafın adını ‘’Time Machine’’ koymuştu. İşte o anda bende şimşekler çaktı. Sahnenin farklı zamanlarda fotoğrafları çekilerek, maskeleme ile birleştirilmişti. Yani benim bir süre önce travma yaşadığım ve hafızamdan silmek istedim fikir, profesyonel bir el tarafından mükemmel bir halde getirilmişti.
Benim o ilk başarısız deneme yaptığım dönemde üç eksiğim vardı; 1) Doğru saatlerde çekip yapmamıştım. 2) Photoshop becerilerim yeteri kadar gelişmemişti. 3) Ve en önemlisi; o zamanlar gitarımla beste yapacak kadar ilerlememiştim.
Son zamanlarda bu tip fotoğraflar diğer fotoğrafçılar arasında da oldukça popüler hale gelmeye başlamıştı tabii. Bu tekniği kullanarak harikalar yaratan müthiş fotoğrafçılar var. Teknik için çeşitli isimler kullananlar oldu ama en çok ‘’Blending Moments in Time’’ adıyla yayılmaya devam ediyor. Ben de bu adı ilk olarak, ‘’Fstoppers’’ isimli internet sitesinden satın aldığım bir eğitim setinde tesadüfen duydum. Bu eğitimde, hem doğru çekim tekniği, hem de post aşamasındaki incelikler anlatılıyordu. Siz bu eğitime 300 dolar vermeyin diye, ben size işin özetini ve inceliğini kısaca anlatacağım. :)
İkonik ve akılda kalıcı bir lokasyonda çekim yapmak istediğim için, geçen hafta döndüğüm İtalya seyahatime kadar, bu tekniğe ait güncellenmiş bilgilerimi uygulamaya dökmek için ciddi bir girişimde bulunmadım. Ve doğru zamanı bekledim. Nihayet bu seyahatimde içime sinen çalışmalarım oldu. Bu fotoğraf da o içime sinenlerden biri.
Daha önce bu tekniği uygulayan bir Türk fotoğrafçı olup olmadığını bilmiyorum, en azından varsa bile ben görmedim. Tekniğe herhangi Türkçe bir isim verilip verilmediğini de bilmiyorum, ama ben kendimce bu tekniğin Türkçe adını ‘’Zaman Harmanı’’ koydum. Dileyen tabii ki istediği adı kullanabilir :)
Peki tam olarak nedir bu ‘’Zaman Harmanı’’? Anlatacaklarım, yeni başlayan fotoğrafçı dostlarıma biraz ağır gelebilir. Ama konu ilgilerini çektiyse, ileride tekrar bu yazıya dönüp okuduklarında, yazılanlar çok daha anlamlı hale gelecektir.
Bu teknik özetle şöyle:
Başarılı bir kare elde etmek için, bazı kavramların birleşmesi gerekiyor;
1) Doğru zaman ve ışık
Doğru zaman, gece karanlığı değildir. Ya da doğru ışık, gün ortasındaki sert ışık da değildir. (Bir an için eski bir kabusum gözümün önüne geldi. :) )
Doğru zaman; genel olarak günün sona erdiği saatleridir. Doğru ışık ise, gün batımı saatlerindeki sıcak tonlu ışık ve güneş battıktan sonraki mavi ışıktır. Gün ortasının sert ışığı ile günün çok geç saatleri birleştirmek hiç bir işe yaramayacaktır.
2) Doğru lokasyon
Kompozisyonu güçlü bir yerde çekim yapmak, fotoğrafın başarı şansını artırır. Sıradan bir şehir ya da ilçenin fotoğrafını çekmeniz, tekniği çok hatasız uygulasanız bile hiç bir işe yaramayacaktır. Yani ilgili çekici bir kompozisyon şart.
3) Doğru hava şartları
Hava durumunu kontrol ederek, doğru hava şartlarının oluşacağı tahminiyle çekim yapmaya gitmek gerekir. Parçalı bulutlu havalar, en ideal havadır. Çünkü altın saatlerde, renklere boyanacak bulutlar, fotojenik görünürler.
4) Sabır
Mevsime göre değişmekle birlikte, çekim yapılan lokasyonda bazen saatlerimizi geçirmemiz gerekiyor. Çünkü sahadaki çekim aşamasındaki hedefimiz, aynı lokasyonun ‘’altın saatler’’i ile ‘’mavi saatler’’ini makineye kaydetmek olduğu için, makinemizin tripod üzerinde uzun süre sabit kalması gerekebilir. Bu süre kış aylarında 45 dakika ile 1 saat arasındayken, yazın 2-2.5 saate kadar çıkabilir.
5) Sürekli çekim
Altın saatlerin başlangıcından, mavi saatlerinin sonuna kadar geçen süre içerisinde, 2-4 dakikada bir, sürekli çekim yapmak gerekir. Çünkü en renkli ya da en mükemmel ışığı hangi karede ya da tam olarak hangi dakikada/saatte yakalayacağımızı önceden kestirmemiz mümkün değil. Bu zaman dilimlerinde ışık çok hızlı değiştiği için, hangi kareyi kullanacağımıza edit aşamasında karar vereceğiz.
6) Bracket çekim
Sahnedeki tüm dinamik aralığı makineye kaydettiğimizden emin olmak için, 3, 5 hatta gerekli durumlarda 7 bracket çekim yapmak gereklidir. (Yani bunu bir önceki madde ile birleştirirsek; 2-3 dakikada bir deklanşöre her bastığımızda; ışığın şiddetine göre 3-5 yada 7’li bracket çekim yapılmalıdır.
Kullanılan Fotoğraflar:
7) Post Aşaması:
A) Fotoğraf seçimi:
Fotoğraf seçimi, sahadaki çekim kadar önemli bir aşamadır. En kritik işlem, yüzlerce kare arasından sadece 3 tane ‘’ana kareyi’’ seçmektir.
Bunlardan ilki; en iyi ‘’Altın Saatler’’ karesi, ikincisi; en iyi ‘’Erken Mavi Saatler’’ karesi, ve üçüncüsü; en iyi ‘’Geç Mavi Saatler’’ karesidir. (Ayrıca seçilen bu üç ana karenin diğer bracket’leri de, gerekli durumlarda kullanılmak üzere seçilecektir.)
Her üç ana kare de, kendi zaman dilimine ait ışığın en iyileri olması gereklidir. (Bazen öyle çekimler oluyor ki, seçtiniz karenin bir kaç dakika öncesinde ya da bir kaç dakika sonrasında bile çekilen pozlar işe yaramıyor. Bu yüzden, özellikle kış aylarında ya da hızlı değişken ışık koşullarında, daha sık aralıkla çekim yapmak önemli ki; bu da doğru kareyi seçme şansımızı artırır.)
Peki ideal 3 kareyi hangi kriterlere göre seçeceğiz?
1) ‘’Altın Saatler’’e ait karenin seçimi kısmen en kolayıdır, çünkü renklerin ve bulutların en güzel, en fotojenik olanını seçeceğiz.
2) ‘’Erken Mavi Saatler’’e ait kareyi seçerken dikkat edilmesi gereken husus, mavi saatlerin başlangıç zamanından bir kare seçmektir. Seçimi yaparken; yeryüzünün düşük kontrastlı ve dengeli bir mavi ışıkla yıkanmış olmasına, tamamen karanlıkta kalan bölgenin olmamasına, ve (istisnalar hariç) şehir ışıklarının henüz yanmamış olmasına dikkat etmeliyiz.
3) Şimdi sırada ‘’Geç Mavi Saatler’’ karesinin seçimi var. Özellikle bu karenin seçimi çok kritik. Çünkü bu karede yeryüzünü aydınlatan doğal mavi ışık ile, yanmaya başlayan şehir ışıklarının arasındaki dengenin optimumda olması gerekir. Örneğin, ideal kareden daha erken zamana ait bir seçim yaparsanız; şehir ışıkları yeteri kadar yanmamış olacak ve etkili sonuç vermeyecektir. Ya da bunun tam tersi; ideal kareden daha geç zamana ait bir seçim yaparsanız da; doğal ışık gücünü kaybederek yeryüzünü yeteri kadar aydınlatmayacak ve şehir ışıkları mavi ışıktan daha baskın hale gelecektir. Dolayısıyla, seçim yapılacak olan bu karede, doğal mavi ışık ile yapay şehir ışıklarının maksimum dengede olması gerekiyor. İki ışık türünün de birbirini bastırmaması gerekiyor. Yani ‘’Perfect Moment’’adı verilen ‘’doğru anı’’ yakalamamız gerekiyor. İşte bu en dengeli kare, günün sadece bir kaç dakikası arasında saklıdır. :) İşin bu kısmı gerçekten önemli; ‘’doğru anı’’ mutlaka yakalamak lazım. Işıklar bazen gözü yanılttığı için, bu anın ne zaman olduğunu sahneyi canlı olarak izlerken ya da makinenin ekranından anlamamız pek mümkün olmuyor. Bazen sahadayken içimden ‘’o sihirli an şuan gerçekleşiyor’’ dediğim ama yanıldığım çok zamanlar oldu. ‘’Doğru anı’’ sadece edit aşamasında bilgisayardan bakarken görebiliriz. :)
B) Edit aşaması:
Tüm RAW işlemelerinizde çok agresif editler yapmamanızı tavsiye ediyorum. Yapmak istediklerinizi blend sonrası Photoshop’ta yaparsınız. Ama öncelikli amaç,
blend yapmayı kolaylaştıracak sade/nört RAW editleri yapmaktır. RAW’ları agresif editlenmiş karelerin blendlerini yapmak da pek kolay değildir.
1) ‘’Altın Saatler’’e ait ana karenin RAW’unu işliyoruz. Bu karenin ağırlıklı olarak gökyüzü kısımlarını kullanacağız. Dolayısıyla edit aşamasındaki renk kararlarını da buna göre vermek gerekiyor. Dinamik aralık için (eğer gerekli ise), ana kare ile aynı bracket serisine ait eksi pozlanmış uygun bir kareyi, ana karenin patlayan yerlerini (örneğin güneş, bulutlar vs.) düzeltmek için kullanıyoruz ve dikkatlice blend yapıyoruz.
2) ‘’Erken Mavi Saatler’’e ait ana karenin RAW’unu işliyoruz.
3) ‘’Geç Mavi Saatler’’e ait ana karenin RAW’unu işliyoruz. Şehir ışıklarının bazı yerlerinde büyük ihtimalle tek RAW ile kurtarılamayacak patlamalar olacaktır. Bunları kurtarmak için Photoshop’a geçip, aynı bracket serisine ait eksi pozlanmış uygun olan kare ile patlayan bölgeleri blend ediyoruz. (Eğer tam olarak doğru anı yakalayamadıysanız, yeryüzündeki bazı yerler karanlıkta kalacaktır, bunları da artı pozlanmış kareler ile blend ediyoruz.) Daha doğal sonuçlar elde etmek için, bu blend işlemlerinde, temel maskeleme yerine, Luminosity Masking tekniği kullanmanızı tavsiye ediyorum.
4) Ana karelerin temel RAW işlemeleri ve dinamik aralık blendleri bittikten sonra, şimdi sırada bu üç karenin Photoshop’ta blend edilmesi var.
Photoshop’ta önce Altın Saatler (1) ile Erken Mavi Saatleri (2) dikkatlice maskeleme yöntemi ile blend yapıyoruz. 1 ve 2’nin blend edilmesinden ortaya çıkan bu sonucu da, Geç Mavi Saatler (3) ile blend ediyoruz. (Buradaki sıralama önemli. Sakın ola işin başında Altın Saatler (1) ile Geç Mavi Saatleri (3) blend etmeyin. Çünkü sonuç hüsran olacaktır. Geç mavi saatleri karesini (3), 1-2 birleşimine blend yapmanın en güzel yöntemi de; Blending Mode’larından birini kullanmaktır. Şöyle ki; 1-2 birleşiminden ortaya çıkan kareyi alt kaltman, 3’ü de bunun üzerine gelecek şekilde üst katman yapıyoruz. Sonra 3’ün Blending Mode’unu ‘’Normal’’den ‘’Lighten’’a değiştiriyoruz. Sonra bu katmana siyah maske koyuyoruz. Sonra şehir ışıklarının olduğu kısımları %60-70 opasiteli beyaz fırça ile siyah maske üzerine yavaş yavaş uyguluyoruz. Şehir ışıklarının, 1-2 birleşimine yavaş yavaş karıştığını göreceksiniz.
Sonuç olarak, tek seferde çekilmesinin imkansız olduğu, altın saatler ile mavi saatlerin birleştiği bir görsel şölen ortaya çıkarmış olacaksınız. :)
Geçmişteki kötü tecrübemi şimdi tekrar düşündüğümde, ben daha elime gitarı almadan önce beste yapmaya çalışmışım. :) Şuanda iyi beste yapıyorum demiyorum, ama en azından kendine ait dinleyicisi olan bestelerim var diyebilirim. Umarım zaman ilerledikçe daha da iyisini yapabilirim, hedefim bu.
Zaman Harmanı tekniği, en basit anlatabileceğim haliyle işte böyle sevgili dostlar. Unutmamak gerekir ki, istediğiniz doğal sonuçlara ulaşmak için biraz pratik yapmak lazım. Yazı zaten yeteri kadar uzun olduğu için, değinemedim bazı ufak gibi görünen ama hassas noktalar var. Örneğin uygulama esnasında; ‘’farklı zamanlara ait 3 ana kare arasındaki beyaz dengesi farklılıkları ne olacak? Bu karelerin RAW işlemelerini yaparken hangi ideal beyaz dengesini seçmeliyiz?’’ vb. soruları kendi kendinize soruyor olacaksınız. Tabii bu noktada artık biraz kişisel stil ve pratik devreye giriyor. En doğru kararı da, siz kendiniz zaman içerisinde vereceksiniz. Ancak yine bunların dışında sahada ve post aşamasında takıldığınız noktalar olursa, facebook.com/Guner.Gulyesil.Photography/ adresimden bana özel mesaj atarak sorularınızı sorabilirsiniz. Uygun olduğum ilk saniyede size yardımcı olmak için cevap yazacağım.
Umarım makalem bu konuya istekli arkadaşlara faydalı olur. Yarattığınız sonuçları benimle de paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Eğer fotoğrafımı ve makalemi beğendiyseniz, bu gönderimi arkadaşlarınızla paylaşırsanız yine çok mutlu olurum. Belki sayenizde daha fazla kitleye ulaşmış oluruz.
Sürç-i lisan ettiysem affola. Mutlu çekimler dilerim… :)
Not: Yazıda bahsetmedim ama, benim ana kareler aslında +2 aşırı pozlanmış kareler. Expose to the right (ETTR) tekniği ile çekiyorum. Raw işlerken Exposure’u 2 stop düşürüyorum. Bunun üzerine patlayan yerleri de diğer bracket’lere karelerle blend yapa yapa kurtarıyorum. Baskılarda karanlık kısımlarda noise olmasın diye bunu yapıyorum. Kafalar karışmasın diye hiç bahsetmedim bundan :)
Aynı Teknikle Çekilmiş Vatican Fotoğrafı:
Aşağıdaki fotoğraflar, sonuç fotoğrafı için blend edilen fotoğrafların henüz işlenmemiş RAW görüntüleridir. Sadece küçültme sebebiyle keskinlik uygulanmıştır.
Güner Gülyeşil Kimdir?
1977 İstanbul doğumluyum. Başkent Ankara’da ikamet ediyorum. Girne Amerikan Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde lisans ve Bahçeşehir Üniversitesinde MBA eğitimimi tamamladım. Çalışma hayatım boyunca özel sektörde çeşitli kademelerde yönetici olarak çalıştım. Halen, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) çatısı altında çalışma devam ediyorum.
Profesyonel mesleğim dışında kalan hemen hemen tüm serbest zamanımı, fotoğrafçılık ile geçiriyorum. Geçirdiğim bu zaman dilimi içerisinde; güzel mekanları keşfetmek için seyahat edip, gözlerimi iyi kompozisyonlar bulmak için eğitip, büyülü fotoğraf ışığını yakalamaya gayret edip, dijital fotoğraf işleme sanatıyla ilgili bilgi ve tekniklerimi geliştirip, öğrendiklerimi de öğretmeye çalışıyorum. Fotoğrafçılığın doğa ve şehir manzarası alanlarına ilgi duyuyorum.
3 comments
Benzer teknikle editlediğim bir fotoğrafım vardı, bunun için sabah 4:*-05:00 gibi yola koyulmdum, yağmur sonrası bir gün kolladım ve gördüğüm en temiz gökyüzünü en temiz saman yolunu şehir üstünde pozlayıp , gün doğumundaki güneşle ikisini tek bir karede birleştirmiştim sabır gerektiren ama yeterli tutkuya sahipseniz buna değecek keyifte işler çıkıyor doğru zamanda fotoğraflar çekerseniz.
Bu devirde paha biçilemeyen tek şey bilgidir. Bilgilerinizi paylaştığınız için kendi adıma çok teşekkür ederim. Çok kıymetli bu yazdıklarınız. Belki yıllarca okuduğunuz ve tecrübe ettiğiniz bir konuydu.
Teknik olarak HDR’yi anımsatmadı değil. Fakat Vatikan fotoğrafı inanılmaz. İlk fırsatta deneyeceğim. Ve umarım birlikte değerlendirip eleştiri şansımız olur.
Sevgiler, saygılar.
Teşekkürler Yasin Bey, bence de değerlendirmeye değecek bir teknik, mantık olarak HDR ile oldukça yakın haklısınız.