Çocukluğumdan beri en büyük hayallerimden biri Uzak Doğuyu görmekti, sonraları hem zamansızlıktan hem de o yolun bana çok uzun gelmesinden dolayı bir türlü cesaret edip gidemedim. Kısmet bu zamanaymış diyelim, gitme fırsatı bulunca sizlere de bu 4-5 günlük yazıyı yazabiliyorum. Bol fotoğraflı olacak yine, haydi başlayalım!
Benim yazılarımı takip edenler bilirler, ben yurt dışına pek turla çıkmayı sevmiyorum, hem özgürlüğümü kısıtladığını düşünüyorum hem de daha pahalı oluyor. Bu seferki biraz farklıydı, Sony Türkiye ‘nin misafirliğinde 19 Ekim çıkışlı, 25 Ekim dönüşlü bir tur planlandı ve 15 kişilik bir grupla güneşin doğduğu yere, Japonya’ya gitme fırsatı bulduk.
Bu arada Booking.com ‘dan indirim kazanmak için şu yazımdan faydalanabilirsiniz:
Kısaca Japonya
Japonya, uzak doğunun en doğusundaki ülke, başkenti Tokyo. Tokyo; doğunun başkenti anlamını taşıyor. Japonlar aynı zamanda kendilerine Nippon diyorlar, yani “Güneşin doğduğu ülke”. Uzak doğunun tüm gizemini taşıyan ülke dört tarafı denizlerle çevrili bir ada ve pek çok adacıktan meydana geliyor. Ülkede Fuji yanardağı da dahil pek çok volkanik yapı var ve bu da jeotermal enerji demek. Yine de Japonya, enerjisinin çoğunu dışarıdan karşılıyor. Özellikle 2011 yılındaki depremden sonra meydana gelen nükleer enerji santrali sızıntıları ülkedeki pek çok nükleer enerji santralinin kapanmasına yol açtı ve daha da dışa bağımlı hale gelindi. Çalışkanlıklarıyla bilinen Japonlar şu anda Dünya’daki en büyük 4. ekonomisi, tarım ve özellikle balıkçılık oldukça gelişmiş durumda. En çok ihracat yapılan ülkeler tahmin edebileceğiniz gibi Çin ve ABD. Aynı zamanda yollara çok önem veren Japonya, demir yolu ulaşımında da önde gelen ülkelerden.
Japonya ‘ya Ulaşım
Japonya, harita itibarıyla neredeyse bize en uzak ülke, zannediyorum ABD’nin batı kıyıları ve Avustralya hariç daha uzak bir yer yoktur, THY ‘nin Tokyo ve Osaka ‘ya direkt uçuşları bulunuyor, hatta her gün Japonya uçuşu olduğu öğrenince biraz şaşırdım, demek ki epey giden gelen oluyor uzak da olsa. Bizim uçuşumuz Türkiye saatiyle 13.50’de idi ve saatinde kalkan uçak bizi yaklaşık 12 saatte Tokyo ‘ya indirdi. Bu arada Tokyo ‘da iki tane havaalanı var, Narita ve Haneda, biz Narita ‘ya indik. Aramızda tam 6 saat olduğu için Japonya saatiyle 7.30-8.00 arası iniş gerçekleşti. Aslında pek korktuğum gibi olmadığını söylemeliyim, yolda hiç uyumadım, 5 film izledim bahaneyle :) Türkiye ‘den öğlen çıkınca uykunuz gelmiyor haliyle, ama bu saat daha uygun çünkü tam Japonya sabahında oraya ulaşıyorsunuz.
Japonya ‘ya Vize
Sürpriz! Japonya vize istemiyor, yani sadece pasaportunuzla rahatlıkla giriş çıkış yapabilirsiniz. Girişte biz evrak düzenleniyor ve bununla geçici olarak (Yanılmıyorsam 3 ay) kalabiliyorsunuz.
Japonya İçinde Ulaşım
Şehirler arasında genellikle trenleri kullanıyorlar, şehir içinde metrolar her yerde + kara yolu da hiç fena değil. Trafik yok gibi, altlı üstlü yollarla işi çözmüşler. Japonya ‘da gördüğüm otomobillerin en az %70i Toyota idi, geri kalan %20yi yine Japon markaları alırken kalan %10u ancak Almanlardan gördüm. Bunun sebebi ithal edilen otomobillerinden alınan ekstra vergiymiş. Ayrıca dizel araç yasak, ve araçlarının %30 gibi bir kısmında da Hybrid sistem kullanılıyor. Çevreye son derece saygılı olduklarını söyleyebilirim.
Japonya ‘da Moda
Oldukça önemsendiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Gözlemlediğim kadarıyla kadınlar çok şık, klasik Japon modası adı verilen kısa pilili etek, uzun çorap, altına uzun topuklu ayakkabılar, üstüne yakalı gömlek + kazak kombini sıkı şekilde devam ediyor, yakışıyor da :) Japon kadınları asla kısa değiller, Türk kadınları gibiler ortalama, ama tabii yemek kültürlerinden de olsa gerek çok ince yapılılar, gezdiğimiz süre boyunca saysam 5 adet şişman insan görmemişimdir. Minyon ve inceler, bacakları genellikle çok düzgün olduğu için kısa etek giyiyorlar, tabii rahatsız eden de olmayınca moda bu şekilde süregelmiş. Erkekler ise çok daha sıradan, pek de kendilerine bakmıyorlar gibi. Pek çok yerde utangaç olduklarını okumuştum. Kadını da erkeği de siz yolda yürürken hemen hemen size hiç bakmıyorlar, bunu utangaçlığa veya yabancıları sevmemeye bağlayabiliriz ama tanıştığımız Çinli bir kız bize utangaçlıktan olduğunu söyledi.
Japonya ‘da Gece Hayatı
Japonlar atari salonları ve karaoke barları çok seviyorlar ve 6-7 katlı atari salonlarını görmek şaşırtıcı olmamalı. Bunun yanında tüm uzak doğuda olduğu gibi masaj salonları çok yaygın, neredeyse her köşe başında bir adet mevcut. Bunların “mutlu sonlu” olanları da var olmayanları da. Tabelaları pembe olanlar mutlu sonlu olanlarmış ona göre giderseniz sürprizle karşılaşmazsınız. Bunun yanında semtine göre yine cinsellik içeren barlar, şovlar sıkça mevcut. Anladığım kadarıyla bu konuya bakış açıları da oldukça geniş çünkü sokaklarda anime karakterleri kostümleri gördüğüm kadar fantezi kıyafetleri de satılıyor ve kadınlar önünde durup hangisini alsak diye düşünüyorlar. Bizde olması mümkün olmayan bir şey. Bunların yanında tabii ki oturup bir şeyler içebileceğiniz, muhabbet edebileceğiniz çok kaliteli yerler de var. Aslında her yerde olduğu gibi, ne ararsanız onu buluyorsunuz.
Japonya ‘da Tuvalet
Böyle başlık mı olur demeyin, tuvaletlerin hepsi klozet şeklinde, oturduğunuz yer ısıtmalı(!), taharet musluğu da var ve o da ısıtmalı(!). Hem de 3 modu var, fıskiye, direkt ve soft gibi, suyun sıcaklığını da ayarlayabiliyorsunuz, nozulun yüksekliğini de ayarlayabiliyorsunuz. Süper akıllı tuvaletler yani, oturunca insanın kalkası gelmiyor :) Üşenmedim iki otelde de fotoğraflarını çektim çünkü farklı iki sistem var ama temeli aynı.
2.Gün – Tokyo
Narita Havaalanı çok büyük bir havaalanı izlenimi vermiyor, giriş-çıkış vs düzenli. Ülke giriş çıkış işlemleri için sarı bir kağıt var, bunu giriş bileti gibi düşünün, burada ülkeye girerken bazı kurallar var, onları sağlayıp sağlamadığınızı kontrol ediyorlar. 2 karton üzeri sigara, 200 bin Japon Yeni ve üzerinde nakit para, 500 gram üzeri tütün gibi bir kaç unsuru sokmak istediğinizde bunları gümrüğe beyan etmek gerekiyor. Etmezseniz tabii ki bir şey olmaz ama unutmayın ki Japonya güven üzerine inşaa edilmiş bir medeniyet. Eğer bir şey beyan etmeyecekseniz o sarı formdaki her yeri “No” olarak işaretliyorsunuz ve sorunsuzca giriş yapıyorsunuz. Daha sonra hemen havaalanı çıkışının önünde döviz bürolarını bulabilirsiniz, eğer gelirken Yen almadıysanız ve üstünüzde Euro veya Dolar gibi para birimleri varsa, bilin ki hemen hiç bir yerde geçmiyor, Yen taşımak zorundasınız, hatta kredi kartına bile soğuk bakıyorlar çoğu yerde.
Her neyse biz grup olarak sorunsuz girdik ve Shinagawa bölgesindeki Sony merkez binalarından birine gitmek üzere otobüsümüze bindik. Burada Sony ‘nin üst düzey yöneticileri bizi karşılayarak ağırladılar ve Sony ‘nin kameralardan televizyona, kulaklıklardan hoparlöre, PlayStation’dan cep telefonuna hemen hemen bütün skalalardaki en iyi ve en yeni ürünlerini görme imkanı bulduk. Hatta piyasada satılmayan bazı son teknoloji ürünler de bizi şaşırtmayı başardı, açıklamam doğru olmayacağı için anlatamıyorum burada :)
Bu asansör sonrasında fotoğraf çekmemiz yasak, çünkü piyasaya henüz çıkmamış ürünleri de bize gösterdiler. Önce bizi Sony üst düzey yöneticileri bir toplantı odasında ağırladılar ve karşılıklı görüşme yapıldı, sonrasında tüm Sony ürünleri, yenilikleri kısaca anlatıldı, tabii son teknolojiler kullanılarak, keşke anlatabilsem dediğim ürünler var şu anda ama yasak :) Bu arada fotoğraf severler için de söyleyeyim, Sony A7s II, RX1 R2, RX10 M2 gibi ürünleri de görme, inceleme şansım oldu. Ayrıca siz sevgili Canon ve Nikon kullanıcıları için aklınıza gelen ve bana ilettiğiniz tüm feedbackleri ben de onlara verdim, umarım geliştireceklerdir. Toplantı ve sunumlardan sonra sıra geldi yemeğe, bakın altta çektim sizin için. En korktuğum konu ulaşımdı, sonrasında yemekti, ikisi de korktuğum gibi çıkmadı diyebilirim rahatlıkla.
Ben daha önce hiç suşi yememiştim, bu çubukları da kullanmamıştım, chopstick de deniyor. Araştırdığım kadarıyla sağ elle yemek daha hoş bir görüntüymüş, Japonlar bu tip ince şeylere çok önem veriyorlar. Alışmak biraz zor oldu doğrusu ama gezinin sonunda gruptan neredeyse herkes rahatlıkla çubuklarla yemek yer haldeydi. İsterseniz çatal – bıçak yine geliyor tabii ki ama buraya kadar gelmişken kültürünü de yaşamak lazım diye düşünüyorum. Ama bıçak olayı yok, bunu da şöyle aşmışlar, etleri çok iyi pişiriyorlar, etler yumuşak olduğu için çubukla bastırdığınızda kesiliyor, ben pek beceremedim o ayrı, ama Japonlar kesiyor :) Bu üstteki tabakta sağ altta gördüğünüz karidesleri ve üstünde gördüğünüz balığı bir güzel yedim, gerisini pek yiyemedim, hepsinin tadına baktım diyelim, ama biraz bize değişik bir tad. Soya sosunu çok kullandıkları için biraz şekerli gibi geliyor bize.
Sony merkezinin ziyaretinden sonra önce biraz lüks Ginza bölgesine sonra da ünlü elektronik mağazalarının bulunduğu Akihabara bölgesine geçtik, trafik var diyorlar ama biz Istanbul ‘da yaşayanlar için hiç trafik yok diyebilirim. O yüzden bölgeler arası çok uzak değilse en geç 20-30dk ‘da istediğiniz yere gidebiliyorsunuz, ki bunu aşırı sabırlı şekilde kırmızı ışıkta bekleyen önümüzdeki araçları da düşünerek hesaplayın.
Akihabara ‘dan da hiç bir şey almadan çıktık, çünkü gerçekten pahalı bir ülke, elektronikte pek çok şeyin kaynağı olsa da çoğu ürün Türkiye ‘den daha pahalı. Akşam yemeği için Roppongi bölgesinde bulunan Seryna Mon Cher Tonton restoranına gittik. İyi ki gitmişiz çünkü içeride bizi resmen ziyafet bekliyormuş. 6 kişilik masaların her biri için birer usta bizi ağırladı, balık, et, çoğu damak tadımıza tam oturan müthiş yemekleri yiyerek kendimize geldik. Ustanın etleri hazırlarkenki hareketleri de tam anlamıyla şov sanatıydı. Telefonla da olsa çektim biraz videoyu, altta görebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=Eb5WV2wAt48
Yemekten sonra isteyen otele geçti, isteyen gezmek için Roppongi ‘de kaldı. Roppongi gece hayatıyla tanınan bir bölge. Özellikle cinsel içerikli dükkanları, striptiz şovları, masaj salonlarını vs rahatlıkla bulabileceğiniz bir bölge. Burada Japonya ‘nın genelinde bulunmayan bir rahatsızlık verme durumu söz konusu, çünkü sokaklarda zenciler var ve ısrarcı bir şekilde sizinle konuşmaya çalışıyorlar. Burada iş biraz komisyon usulüyle işliyor, yani hangi eğlence yerine götürürse oradan komisyon alıyorlar, “Ne istiyorsunuz?” diye soruyorlar size, ne istiyorsanız ona göre seçeneklerle size geliyorlar. Biz iki üç tane gece kulübünü deneyelim dedik ama açıkçası o kadar leş yerler gösterdiler ki durulacak gibi değildi. En sonunda Hard Rock Cafe gibi bildiğimiz bir yere gidip oturup muhabbet etmeyi tercih ettik. Ama tabii isteyenler için Roppongi ‘de seçenekler sonsuz, zaten gidince size anlatırlar :)
3.Gün – Tokyo
https://www.youtube.com/watch?v=tOGkYRCk90o
https://www.youtube.com/watch?v=3YD-mvOjQls
Otelde yapılan kahvaltı sonrası Tokyo şehir turuna başlıyoruz. Bu arada bahsetmeyi unuttum, kaldığımız otelin adı Akasaka Excel Hotel Tokyu, tavsiye edebileceğim, rahat ve konum olarak da güzel bir otel. Hemen alt tarafında zaman geçirebileceğiniz keyifli mekanlar da mevcut, karşısında da yine Japonya ‘da sıkça bulunan BIC Camera isimli alışveriş merkezi bulunuyor, canınız sıkılırsa oraya da geçebilirsiniz. Her neyse tarihi oldukça güçlü olan Japon medeniyetini biraz tanımaya başlıyoruz, tabii İkinci Dünya Savaşı oldukça zarar vermiş her yere, taş üstünde taş kalmamış diyorlar ama çok hızlı toparlanmışlar ve şu anda en güçlü medeniyetlerden biri yine Japonlar. Geçmişine baktığımızda bizim gibi savaşçı bir millet olduğunu görmek çok zor değil. Bizdeki “derebeyler” veya “beylikler” gibi onlarda da savaşçılardan oluşan “Shogun”lar birbirleriyle mücadele edip topraklar alıyor, veriyor, kız alıp veriyorlar. Bu arada kentin oldukça geniş yeşil alanlara sahip olduğunu da söylemem lazım. Çok geniş parklar, heykeller bölgede bulunuyor.
Şehir turunun ikinci bölümünde Tokyo bölgesi tapınaklarının en önemlilerinden Asakusa bölgesindeki Asakusa Tapınağı (Sensoji de deniyor) ve hemen arka tarafındaki Nakamise bölgesine geçtik. Sensoji bir budist tapınağı ve oldukça renkli olduğunu söylemek lazım, zaten fotoğraflarda kiremit rengi binayı göreceksiniz. MS 645 yılında bitirilen tapınak neredeyse 1500 yıllık. Japon tapınaklarında genellikle şunları görüyoruz; tapınak olduğunu belli eden bir kapı (Torii deniyor), kapının sağ ve sol tarafında korkunç görünümlü iki adet heykel, ki bu heykellerin koruyucu olduğuna inanılıyor, binada asılı duran şimşek gibi simgeler, bunlar da bereket anlamında kullanılıyor. Bizdeki abdest alma bölgeleri gibi suyu kepçeyle alıp ellerini yıkadıkları bir alan var, sonrasında da masa gibi ama mangal gibi de düşünün, burada dileklerini belirtip para atıyorlar, hem de bağışta bulunmuş oluyorlar. Videoları ekledim yine bu bölgeden.
https://www.youtube.com/watch?v=LFkJcAMWsgs
Biraz şehir gezisinden sonra akşam ilginç bir şova randevumuz vardı: Robot Show. Japonların bir başka ünlü olduğu konu da robotlar malum, Shinjuku bölgesindeki Robot Show’da aynı zamanda şov sırasında yemek de yiyebiliyorsunuz, bu yemek tabii ki balık ürünleri :) Robot şovun bazı bölümleri güzel, bazı bölümleri ise çok saçma ama yine de gidilip görülmesi gereken enteresan bir şov. Zaten içeri girer girmez sizi öyle renkli bir dünya karşılıyor ki inanamıyorsunuz gördüklerinize.
https://youtu.be/WQL4XQdADyo
https://www.youtube.com/watch?v=jO_YFXZI_Sg
4.Gün – Tokyo – Kyoto – Nara
Japonya’daki programımız gerçekten çok yoğun geçiyordu, bu sabah da uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra Saat 9 gibi hızlı trene binmek üzere istasyona geldik. İstasyona giderkenki yürüdüğümüz alt geçit gerçekten unutulmazdı. Yüzlerce takım elbiseli insan, sağdan soldan her yerden geliyordu, kendimi Matrix filminde hissettim. Fotoğrafta bu ruhu yansıtamamış olabilirim ama uzun bir yer altı yolu düşünün, yaklaşık 10 dakika orada valizlerle yürüdük ve onlarca, yüzlerce işe giden takım elbiseli insan. Truman Show gibiydi.
Hızlı tren yaklaşık 250-300km hızlara ulaşabiliyor. Biz tabii hemen telefonlarımızdan navigasyon uygulamaları ile ne kadar hızlı gittiğimizi anbean takip ettik. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki o hızı hiç hissetmiyorsunuz, 90la gider gibiydik, yüksek hıza rağmen ses çok az, oldukça konforlu bir ulaşım. Tokyo – Kyoto 513km civarında, yani İstanbul – İzmir arasından bir 50km daha fazla, bunu yaklaşık 2 saat 10 dakika gibi bir sürede aldı hızlı tren, keşke hızlıca bizde de demiryolu teknolojileri gelişse. Ulaşımı sadece karayoluna bağlamak gerçekten yüz ölçümü bizim gibi büyük bir ülke için büyük bir geri kalmışlık.
Kyoto ‘ya indikten sonra buradan da Nara ‘ya geçmemiz gerekiyordu. Hemen istasyonda bizi bekleyen otobüsümüze bindik ve yaklaşık 1 saat süren güzel bir doğa yolculuğundan sonra Nara ‘ya ulaştık. Yolda sonbahara özgü sararan yapraklar, yemyeşil göller ne isterseniz var.
[quote]Japon tarih ve kültürü de çok çok eski zamanlara dayanıyor. Tarih boyunca her zaman varlığını koruyan bir millet olsa da ada devleti olduğu için biraz izole kalmayı başarabilmiş. Aslında Japonların atalarının da Kore ve Çin kökenli olduğu düşünülüyor, kıtalar ayrıldıktan ve ada oluştuktan sonra tabii kendi tarih ve kültürleri oluşmaya başlamış ama köken olarak savaşçı bir toplum. Bizdeki derebeylikler veya beylikler gibi Japonlarda da Shogun kültürü mevcut. Belli bölgeleri himayesi altına alan Shogunlar (General gibi düşünün, askeri güç) diğer Shogunlarla savaşıyor, kız alınıp kız veriliyor. Hatta bazen kız kardeşi karşı shogunluğa göndermek “Asla savaş yapmayacağız, barış istiyoruz” gibi bazı anlamlara gelebiliyormuş. Her neyse çok derine girmeyelim, Japonya’da da tarihin belli dönemlerinde başkentler değişmiş. Bugün ziyaret ettiğimiz yer Nara da 700lü yıllarda başkent olmuş bir bölge ve Dünya Kültür Mirası’na girmiş bir çok tarihi bölgesi var. Bu yapılar gerçekten çok eski, zaman içinde hasar görmüş olsalar bile eskisine bağlı olarak restore edilmiş veya yeniden yapılmış.[/quote]Nara küçük bir yer, ama içerisinde çokça tarihi bölge barındırıyor. Biz önce yürüyerek kısa bir şehir turu yaptık. Evler küçük küçük, öyle büyük apartmanlar yok. Geleneksel yaşamın sürdüğü, yolların çok dar olduğu bir bölge. Çok çok sakin, Karate Kid filminin içinde hissedebilirsiniz kendinizi, cilala parlat… Japonya ‘da çokça heykel gördüm diyemem bu yönden Avrupa ‘dan epey farklılar ama merak ediyordum acaba heykellerindeki insanlar da çekik gözlü mü diye, öyleymiş.
Bölgeyi gezmeye gelen bir çok yerli turisti de yollarda görebiliyorsunuz. Şansımıza gezi boyunca hava hep güzeldi de rahat bir gezi yapabildik. Burada yerel bir restoranda öğle yemeğimizi yedik. Yerel deyince bilin ki balık var, pilav var :) Ekmek hiç yok, bizim alışkın olduğumuz lezzetler olmasa da yiyebildiğimiz kadarını yiyip kalkıyoruz, yabancı ülkelere gidip döner yiyenleri hiç anlamam, nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşamak, ne yeniyorsa onları yemek lazım bence.
https://youtu.be/kkaAagqOw10
Yemekten sonra bölgenin tarihi yerlerini gezmeye başladık. Nara aynı zamanda geyikleriyle ünlü bir yer, geyikler artık insanlara çok alışmış. İnsanlar da onları beslediği için sokaklarda, antik bölgelerde, her yerde geyiklere rastlayabiliyorsunuz. Ama bunlar hayal ettiğiniz gibi boynuzlu geyikler değil, genelde fotoğraflarda göreceğiniz gibi boynuzsuz. Yine de hayvanlarla birlikte olmak her zaman çok güzel. Önce Todaiji Tapınağı ‘na geldik. Burası dünyanın en büyük ahşap yapısı, aynı zamanda da dünyanın en büyük Buda heykeli burada yer alıyor. 700lü yıllardan kalma olan yapı, o zaman Japonya’daki salgın hastalıkların çok sayıda insanı etkilemesinden sonra her bölgede bir tapınak yapılması talimatıyla inşaa edilmiş ve yapımında 2,5 milyon insanın emeği olduğu düşünülüyor. Şu anki yapı depremler neticesinde yeniden yapılan bir yapı aslında ve asıl olan yapıdan %30 daha küçük. Sadece yapıya değil, Buda heykeline de eklemeler yapılmış, örneğin elleri sonradan yapılmış, ki zaten bunu fark edebiliyorsunuz.
- Şiddetsizlik,
- Verilmeyeni almamak (Çalmamak),
- Seksüel manipülasyondan kaçınmak (Zina yapmamak),
- Doğru iletişim (Yalan ve dedikodudan kaçınmak),
- Zihni bulandıran maddelerden kaçınmak.Ayrıca meditasyon ve bilgelik de aydınlanmaya giden yolda uygulanan pratiklerdendir. Buda genç yaşta bir prens olarak doğduğu Shakya kabilesinden bir gece acıya ve tatminsizliğe çare bulmak icin ayrılıp yıllarca süren çeşitli pratiklerden ve keşiş hayatından sonra Bodhigaya ’da Bodhi ağacının altında aydınlandı. Bu tecrübeyi paylaşmak konusunda tereddüt etse de paylaşmamayı daha zor buldu ve bunun sonucu olarak çok daha sonra 15. yüzyılda adı Budizm olarak konan din doğmuş oldu. Nirvanaya ulaşmak olarak da bilinen bu tecrübe sınırsız bir potansiyele sahip olup her şeyi olduğu gibi görmek anlamına gelir. Biraz daha açmak gerekirse dünyayı kendi kalıplarımıza, ön yargılarımıza ya da sabit fikirlerimize göre değil gerçekten olduğu gibi görmektir. Örneğin bir kişi dışarıda yağmur yağdığı için “Ne kadar berbat bir gün bugün” dediği zaman, aslında gün sadece yağmurludur, berbat olması kişiden kişiye değişir. Bunun gibi bir çok kişiselleştirilmiş pencereden bakıp gerçekte ne oldugunu görmek budizmin temelidir. Budizmin temel ilkelerini uygulamak insanı etik bir hayata ve iyi bir Karma’ya götürür. Karma genelde “İyilik yap, iyilik bul” gibi bilinse de aslında bundan çok daha fazlasıdır. Budizm’de her şey şartlara bağlı olarak gelişir. Örneğin en basitinden içtiğimiz bir bardak çayın soframıza gelmesi için yüzlerce elden geçmesi gerekir. Bu çayı ekenler, toplayanlar, paketleyip dağıtan kişilerden tutup onu içmemize yardımcı olan bardak üreticilerine kadar bir sürü şarttan oluşur. İnsan yaşantısı da böyle sıralı, bizim gördüğümüz ya da görmediğimiz, bazen hayal bile edemeyeceğimiz şartlardan oluşur. Örneğin müdürümüzün kötü bir gece geçirmiş olup biraz huysuz olması bizim de günümüzü berbat edebilir. Bütün bu davranışlar ve bizim nasıl davranmayı seçtiğimiz bizim karmamızı oluşturur. Fakat ömrü boyunca iyilik yapan insanların başına da kötü olaylar gelmeyecek şeklinde bir yaklaşım da yanlış olur. Çünkü bizim kontrolümüz dışında gelişen bir çok olay ve kişiler hayatımızın parçaları ve bizim bu karşımıza çıkan olaylara verdiğimiz tepkiler ise ise bizim kim olduğumuzu ve bir dereceye kadar karmamızı oluşturur. Hatta Budizme gore bizi daha iyi bir reankarnasyona götürür. Bugün milyonlarca uygulayıcısı olan Budizm bir felsefe, din ya da kişisel gelişim programı olarak görünse de aslında isminin ne olduğu çok önemli olmayan, insanın farkındalığını artırıp daha pozitif bir hayata kavuşturan ilkeler ve pratikler topluluğudur. [/quote]
https://youtu.be/fiL6kA2sJsc
Daha sonra Kasuga Taisha Tapınağı ‘na geçtik. Zaten bölgeler birbirine çok yakın, yürüyerek gezmek de güzel çünkü yemyeşil ve geyiklerle dolu bir bölge. Kasuga Taisha fenerleriyle ünlü bir tapınak, yıllar içinde de sürekli yeniden inşaa edilmiş. Çok çok enteresan bir mabed olduğunu söyleyebilirim, gerçekten ilginç bir mimari.
Nara gezimizi sonlandırdıktan sonra bölgede bol bol hatıra fotoğrafı çektik ve otobüsle o akşam konaklayacağımız Osaka ‘ya geldik. Osaka ‘daki otelimiz Osaka Hilton ‘du ve gerçekten büyüleyici bir oda manzarasına sahipti, ben de hemen panoramik çekimimi yaptım :)
5.Gün – Osaka – Kyoto
Osaka ‘da konakladıktan sonra ertesi sabah yine kahvaltı sonrası Kyoto ‘ya geçtik. Kyoto ‘yu isim olarak bilmeyenimiz yoktur, hepimiz Kyoto Protokolleriyle, Türkiye ‘nin neden protokolü imzalamadığıyla büyüdük. Neyse ki 2009’da biz de imzalayarak küresel ısınmaya karşı olan bu protokole geç de olsa destek vermiş olduk. Her neyse Kyoto ‘da da yine Dünya Mirası Listesi ‘nde bulunan pek çok yer görecektik. İlk durağımız Kinkakuji Tapınağı oldu. Büyüleyici bir doğal güzelliğin ortasında bulunan tapınak, yeniden yapılandırılmış. Geçmişi 13. yüzyıla dayanan yapı, aslında bir emeklilik köşkü, sonradan bir tapınağa dönüştürülmüş ama 1950 yılında şizofren bir rahip tarafından neredeyse tamamen yakılmış. Bu tarihten sonra eskisine bağlı kalınarak tekrar inşaa edilerek son halini almış.
Buradan sonra da Tenryū-ji Tapınağına geçtik, burası da yine Dünya Mirası Listesi ‘ne giren yapılardan. Girişindeki görkem, içerideki doğal güzellikler yine oldukça etkileyiciydi. İçeride pek çok yerde fotoğraf çekmek yasaktı, o yüzden buraya ait çok fotoğrafım olmasa da burası bir Shogun merkezi. Aynı bizdeki gibi Shogun’un kendisine ulaşmak biraz zor ve binanın içinde bolca bekleme odası bulunuyor. Bu odalarda gelen ziyaretçiler kıdemlerine göre karşılanıyor ve ağırlanıyor.
Sonrasında ünlü Kiyamizu Tapınağı için yola çıktık, kısa bir yolculuktan sonra Safranbolu ‘ya benzeyen bir yere geldik. Buranın sonunda yürüyerek Kiyamizu ‘ya ulaşabiliyorduk ama bölgeyi çok turistik dizayn etmişler. O yürüyüş yolunda pek çok hediyelik eşya vs bulabildiğimiz için yolu aşmak epey uzun sürüyor. Herkes sevdiklerine ufak bir şeyler alma çabasına giriyor istemeden.
Bu yürüyüş yolunun ortalarında yemek yemek için bir İtalyan restoranına girdik, yine geleneksel şekilde tasarlanmış bir bina, sizlere çubuk nasıl tutulur anlatımı yaptım :P
Yemekten sonra Japonların ünlü “Çay seremonisi”ne geçtik. Altı üstü bir çay, ne olabilir ki demeyin, bu seramoni aslında sadece çay servis edilmesi gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil. İki katlı bir bina, ayakkabılarınızı çıkararak içeriye giriyorsunuz, üst kata çıkıp minder bulunan yerlere oturuyorsunuz ve çayı servis edecek kişiyi bekliyorsunuz. Sonra o bize bu seremoninin ne olduğunu sakin sakin ve uzun uzun anlattı. Aslında buradaki olay düşünceleri dışarıda bırakmak, stresten uzaklaşmak ve sadece o an o çayın demlenmesini beklerken kişinin kendi içine dönmesi. Burada çok güzel video çekerken kartımda yer kalmadı ve yedek kartım da otobüste olunca yarım kaldı ama size fikir verecektir.
https://youtu.be/I7R0lvaxx1w
https://www.youtube.com/watch?v=KtkjeWrcBaA
Seremoni sonrasında artık Kiyamizu ‘ya (Saf – temiz su anlamına geliyor) çıktık, bölge çok kalabalık, Osaka ‘ya gelen herkes belli ki burayı ziyaret ediyor. Tapınağın en üstünden çok güzel bir Osaka manzarası var ve Japon arkadaşlarımızın söylediğine göre bu manzaranın fotoğrafının çekildiği yer Japonya ‘nın en ünlü yerlerinden biriymiş. Hemen alt tarafta bulunan Otowa şelalesinde ise sular 3 kanaldan bir göle akıyor ve inanca göre bu kanallar bilgi, sağlık ve uzun ömrü simgeliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi sudan bolca içiliyor…
6. ve Son Gün – Osaka
Osaka, Japonya ‘nın güneyinde bulunan ülkenin yaklaşık 17 milyon nüfusuyla en büyük 2. şehri. Aynı zamanda Japonya ‘nın tarihi başkenti olarak da biliniyor. Şehir, Tokyo ‘ya göre çok daha canlı, takım elbiseli insanların yerini biraz da gençler alıyor bu bölgede. Bizdeki İstiklal Caddesi tarzı sokakları var, biraz daha genç tarzı giyim kuşam bölgede yaygın. Aynı zamanda bir liman kenti ve ticaret oldukça gelişmiş durumda. Tarih boyunca da yine Portekiz ve Hollandalıların sevdikleri bir bölge olmuş. Osaka ‘yı biz biraz Istanbul ‘a benzettik, Tokyo ise biraz daha formal, Ankara ‘ya benziyor.
Bugün artık dönüş günümüzdü ve akşam 10’da uçağımız olduğu için yavaş yavaş havalimanına yaklaşarak giden bir programımız vardı. Osaka Kalesi ‘nden başladık. Osaka Kalesi yine çok eski bir kale ama çoğu tarihi yer gibi İkinci Dünya Savaşı ‘ndan ve bombardımandan ciddi şekilde etkilenmiş. Ne acı ki Japonya ‘da bu durumu sıkça anımsayabiliyorsunuz.
Kalede ilginçlikler de mevcut tabii. İnmek için ayrı, çıkmak için ayrı merdivenler yapmışlar. Asansör de var ama sıra beklememek için biz merdivenle çıktık. Her katta durup kaleyle ilgili tarihi bilgilere erişebiliyorsunuz. Bu bilgiler sadece yazı değil, video ve hatta hologramlarla betimlenmiş. Yalnız seslendirmeler Japonca olduğu için biz anlayamadık. Yine de eğlenceli olduğunu söyleyebilirim.
Kale sonrasında Osaka’ nın en yüksek binalarından biri olan Umeda Sky Building ‘e geçtik. bina 173metre yüksekliğinde. Cam asansörle yukarı çıkarken yükseklik korkunuz varsa biraz zorlayıcı olabilir. Üste çıktığınızda çok güzel bir şehir manzarası sizi karşılıyor. Biraz puslu bir hava olmasının sebebi yine Çin ‘in sanayi bölgeleri imiş.
Kuleden indikten sonra son defa Japon yemeklerinden yemek üzere eski bir suşi restoranına girdik, Osaka ‘nın en ünlülerindenmiş, suşi sevenler buranın dünyanın en iyilerinden olduğunu söylüyorlar. Tabii ben ilk defa Japonya ‘da yediğim için Türkiye ‘dekilerin nasıl olduğundan haberim yok. Ama buradaki tabağı bitirdiğimi söyleyeyim, tamam damak tadı bizim gibi değil ama yenmeyecek gibi de değildi. Belki de alıştık :)
Yemek sonrasında Osaka ‘nın en ünlü caddelerinden Dotonbori ‘ye geçtik. Dotonbori gerçekten çok renkli, eğlenceli bir cadde. Her türden insan görebiliyorsunuz, birbirlerine çok saygılı olduklarını sık sık söyleme gereği hissediyorum. Ayrıca lüks markaların da bulunduğu bir yer, Türkiye ‘de hiç görmediğim markalar burada var. Japonya ‘da gelir seviyesi de hayli yüksek, minimum maaşın 2500$ civarında olduğunu öğrendik. Ama zaten ortalama bir tekstil ürünü de Türkiye ‘nin en az iki katı civarında. Yine benzer Shinsaibashi alışveriş bölgesi de alışveriş için şahane bir yer. Ben burada biraz gruptan ayrılıp yalnız başıma 1-2 saat geçirdim, elektronik dükkanlarına girdim, çıktım. Aynı zamanda gelmişken bir de Apple Store ‘dan bir telefon almayı unutmadım :) Bu arada Japonya ‘da Apple kullanımı diğer ülkelere göre çok daha yaygın, hayranlık bizdekine göre çok daha üst seviyede. Telefon almak için bile sanıyorum 40dk kadar beklemek zorunda kaldım.
Japonya turumuz sona ermeden hemen önce de son durak noktamız olan Osaka Kaiyukan Akvaryum ‘una geldik. İstanbul Florya ‘daki akvaryuma çok benzeyen bir konsept ama yapı biraz daha farklı. En üste çıkarıp döndüre döndüre aşağıya indiriyorlar ve bu sırada da pek çok devasa akvaryumu görüyorsunuz. 2 adet de dev balina köpekbalığını görme şansınız burada var, ben içeride fotoğraftansa bolca video çektim, kendinizi belgeselin içinde gibi hissediyorsunuz.
https://www.youtube.com/watch?v=vt9hzApvysE
https://youtu.be/vizkpYr2I8Q
Gezi Sonu
Japonya gezimiz sonlanırken Japonya ‘ya dair pek çok şey aklımda kaldı. Tabii bu yazıyı yazacağımı bildiğim için pek çok şeyi de not almıştım. Müze giriş biletleri, uçak biletlerini vs gittiğim her yerinkini sakladığım gibi sakladım, buzdolabındaki magnetlere de bir yenisini ekledim. Uzunca bir yazı oldu ama açıkçası aynı benim gezdiğim gibi sizin de hissetmenizi istedim. Bu güzel geziyi organize eden Sony Türkiye ‘ye buradan da çok teşekkürler. Bir sonraki gezi yazısında görüşmek üzere. Sayoonara!
Çektiğim tüm fotoğraflar:
30 comments
Gitmiş kadar olduk. Teşekkürler.
Teşekkürler Enes :)
Vallahi Tahir Bey gezi yazılarınızı da zevkle okur olduk :) Oldukça ayrıntılı, açıklayıcı ve görsel açıdan zengin bir gezi yazısı olmuş. Teşekkürler.
Çok teşekkür ederim, onlarca fotoğraf var tabii ama hikayeyi oluşturmak zahmetli oluyor seçim açısından.
Abi yediğin içtiğin senin olsun bize bu fotolari hangi ekipmanla çektin onu söyle :)))
İşin şakası bir yana, fotoğrafçının gözünden anlatim ve fotolar bi başka güzel , eline sağlık.
Bizede yeni bir "şurayada gidelim" hedefi oldu bu , insanın bizzat gidesi göresi gelio tabi imkan olursa..
..peki karşıdan karşıya geçerken önce nereye baktın bi sakatlık yaşamadın umarım… :/
Ehehe, teşekkürler, fotoğrafların hepsini Sony A7s + 24-70 ile çektim, bence her ülkeyi gidip gezmek lazım, gelişmiş de olsa gelişmemiş de hep farklı bir dil farklı bir kültür… Karşıdan karşıya geçme olayına hemen alışıyorsunuz, çok zor değil :)
Harika. Abi peki seni hangi camerayla cektiler? Elinde A7S olan parktaki fotograf :))
Sanıyorum A6000.
Teşekkürler. Gerçekten Harika bir gezi yazısı.
selamlar Tahir bey, yazınızı okudum çok keyifli gerçekten ellerinize sağlık, geniş açılı olan fotograflarda kullandığınız lensi merak ettim 24 70 harici bir lens kullandınızmı diye sormak istedim, görüşmek üzere iyi çalışmalar.
Merhaba Barış Bey, 24-70 harici hiç bir lens kullanmadım, tüm fotoğraflar 24-70.
Çok güzel bir anlatım Tahir. Eline, gözüne sağlık. Hep merak ettiğim bir yerdir. Sende sağolasın sıkmadan bize anlatmışsın.
Eyvallah Murat, ben de çok merak ediyordum güzel oldu :) Videoları da izleyin ortamı güzel anlatıyor.
Yazınızı ilgiyle okudum gercekten çok güzel bi anlatım olmuş hiç sıkılmadan hepsini okudum…
İnşaallah bir dahaki yazı dizisini merakla bekliyor olacağım ;)
Çok teşekkür ederim, baya uğraştım :) Bir daha kim bilir ne zaman yurt dışı olur :)
Çok keyifli bir yazı olmuş. Hissettiğin heycanı yazınada aktarmışsın ve bu bizlerede geçti. Ellerine sağlık.
Teşekkür ederim, konuşur gibi yazıyorum :)
çok güzel bir yazı olmuş ellerinize ayaklarınıza sağlık.Devamını bekliyoruz tahir hocam.Japonya'da 2. el ekipman pahalı demişsiniz.Siz ekipman aldınız mı ?Sıfır ürünlerin fiyatları nasıl acaba?Fotoğraf mak, bilgisayar ve telefon fiyatları hakkında bilgi verebilir misiniz.
Teşekkürler, Japonya her anlamda pahalı, fotoğraf makinesi, bilgisayar da buna dahil. Apple 'lar biraz daha uygun, biz birer iphone aldık.
Cok guzel bir gezi olmus tahir bayagida eglenmissiniz.Ben thailand ve cine gittim ama japonya gercekden tarihi ve guzellikleriyle cok cekici gezilmesi ve gorulmesi gereken bir ulke bence.Bende gitmeyi cok istiyorum nasip bakalim.
Teşekkürler… Her yerin farklı güzellikleri var tabi, ben de Tayland ve Çin 'i görmedim, görmek de isterim ama önce Avrupa bitirilmeli diyorum.
Okumaktan zevk aldığım bir yazı. Sayende gezmiş kadar oldum. Sıradaki gezi yazını ve fotoğraflarını bekliyoruz. Eline emeğine sağlık Tahir Bey.
Teşekkür ederim Veli Bey, bir sonrakini de böyle detaylandırabilirim umarım :)
merhaba tahir
gerçekten süper bir yolculuk olmuş ama beni gerçekten hayal kırıklığına uğratan(içimden belki yüklerken bi değişiklik yapmıştır diye düşündüren) sony a7s oldu.yani makinede bir sorun olduğunu düşünüyorum çünkü resimler gerçekten net değil diye düşünüyorum,bir arkadaşa daha gösterdim başka pc de acaba cidden benim ekranda mı bir şey var diye gerçekten hiç beğenmedim makine performansını ki daha önceki incelemelerinde böyle değildi bu makine.a7r2 daha mı iyi olurdu acaba diye geçirdim içimden,hani sony ziyareti olduğu için :)yinede eline aklına sağlık çok güzel bir yazı olmuş
Selam Barış,
Açıkçası buraya yüklerken illa ki küçültüyorum, boyut olarak da küçültüyorum ondan olmuş olabilir ama genel bir netlik yok gibi bir şey görmüyorum ben açıkçası. Yine de çözünürlükle ilgili olabilir tabii yoksa A7s ile ilgili hiç bir sıkıntım yok, genelde video amaçlı tabi kullanım.
selam tahir tekrar
resimler bana net değil,soluk ve renkler pek iyi gelmedi
yaptığın diğer a serisi testlere tekrar baktım cidden arada bişi var gibi geldi :)
kolay gelsin
yanlış anlaşılmasın a7s almayı düşünüyorum video amaçlı bende ama fotoğraflar en azından bu gezidekiler beni hayal kırıklığına uğrattı :)
Fotoğrafları ben kendi zevkime göre soluklaştırdım, soluk seviyorum çünkü, zaten internetten a7s ham fotoğraflarına ulaşabilirsin, kötü olsa bu makine satar mı :)
hah şimdi oldu işte :)
böylesi güzel bir paylaşıma Japonya'dan ödül gelmesi gerekir…bravo kardeşim içtenlikle boravo..seninle gurur duyuyoruz
Çok teşekkür ederim :)